Dertleşmemi dersiniz, dertler derya mı dersiniz siz bilirsiniz. Bu bir iç dökme yazısıdır! Bir insan acısına da şükretmeyi nasıl öğrenir onu anlatır!...

19 Ekim 2021'de Koronavirüs pandemisi yüzünden ablamı kaybetmiştim. Korona teşhisi konulmasından vefat ettiği zamana kadar 19 gün geçti. Hastaneye ilk kez gittiğinde yanındaydım, hastaneye kaldırmak için yanına ambulans geldiğinde de, yoğun bakıma alınırken de ve de son yolculuğuna uğurlanırken de... 


Ne kadar zor bir süreç olduğunu anlatamam, kimsenin de hakkıyla anlatabileceğine inanmam. Özellikle de doktorun bilgilendirme için arayacağı saat 13.00- 17.00 aralığının insanın ruhunda yarattığı kaygıyı, korkuyu, umudu, tükenişi, her gün umutlarınla birlikte kolunun kanadının da kırıldığını hissedişini...


Ablam vefat ettiğinde bundan büyük bir acı olabilir mi diye düşünüyordum. Hastanede tedavi görse de ölüm kalım savaşında yanında olamadığımız için çok üzgündüm, aslında hala çok üzgünüm. Son anlarında ellerinden tutmak, helalleşmek ve Kuran-ı Kerim'le onu ahiret yolculuğuna uğurlamak isterdik. Ömrünün son anlarını tüketirken, yanında olamadık diye  içim içimi yer durur.


Ancak 6 Şubat'ta acıma da şükretmeyi öğrendim. Beterin beterini gördüm. Ben önce Allah'a sonra doktorlara emanet ettiğimiz ablam tedaviye yanıt vermezken onbinlerce insanın tedaviye bile ulaşamadığını gördüm. İnsanların canları ciğerleri enkaz altında kalırken, yüreklerinin nasıl yandığını hissettim.Üstelik onların hissettiğinin belki de binde biridir bu hissediş. 
Üniversiteden sınıf arkadaşım Müge Mimaroğlu'nun eşi ve bebeği ile enkaz altında olduğunu öğrenince anladım esas hiç tanımadığın insanların acısıyla tanıdığın bildiğin insanların acısının farklı olduğunu... Herkesin yüreğinde yanan korun farklı olduğunu... Günlerce gece gündüz doğru dürüst uyuyamadık. Enkazda arama kurtarma ekibi var mı, vinç lazım mı, ısıya duyarlı dedektör kullanıldı mı, gitsek bizi de arama kurtarma çalışmalarına alırlar mı vb. sorular sorular...


Zamanla acının yerini 6 yıllık bina nasıl çöker, arkadaki binanın cam balkonu bile dururken Buket Apartmanı nasıl böyle yıkılır diye acını bastıran öfkeler... Ve yine tükeniş... Enkazdan günler sonra çıkarılan cenazeler... Ve sonrasında yine binanın müteahhidi yakalandı mı, sorumlular ceza alacak mı diye yeniden içini yakan öfkeler...


Ben ablam Korona virüs yüzünden öldüğünde sandım ki bir yakınının ölümünü en büyük acı ama yıllar sonra anladım ki bu acıya bile şükredebilecek milyonlar var... Cenazelerine ulaşmak için günlerce bekleyenler ve ne yazık ki hala ulaşamayanlar var... O yüzden yandım, öldüm, bittim, tükendim dememeli... Ne zaman sınanacağımız, neyle sınanacağımız hiç belli değil...
Başımıza felaketler gelmeden önce alabileceğimiz önlemler var mı diye gözden geçirilmeli... Varsa hayata geçirmeli... Sadece kendi farkındalığımızla da yetinilmemeli... Çevremizdekilerin de duyarlı olması sağlanmalı... Belediyeler hizmetlerini hakkıyla yerine getiriyor mu diye araştırmalı. Biz yapabileceğimiz her şeyi yaptıktan sonra, alabileceğimiz tüm önlemleri aldıktan sonra başımıza gelen.. Başka türlüsü ihmal...
Çok can kaybettik. Bu kadar kayıp boşu boşuna olmamalı.